Babalar ve Çocukları
“Kuşak Çatışması” ve onunla karıştırılan diğer kuşak sorunları, bin yıllardır, belki de insanlığın en başından beri yaşanmıştır. Çocukların anne-babalarıyla, ama özellikle babalarıyla aralarında bir mesafe olması, çok eski bir geçmişe sahiptir. Peki, neden “özellikle baba”? Bunun nedenleri çok çeşitlidir. Birkaçından söz edecek olursak:
● Tarih boyunca çocuklar, annelerinin aile için yaptıklarını evde kendi gözleriyle gördükleri halde, babalarının aile için yaptıklarını görmedikleri için anlamaları kolay değildir. Evin dışında çalışan bir baba, çocuğun gözünden bakınca sabahları evden çıkıp giden ve akşam eve gelen bir adamdır. Babaların ev dışında geçirdiği zamanın, evin maddi geçimi için olduğunu küçük bir çocuk anlamaz (bazen büyükler bile anlamaz). Bu yüzden çocuklar kendilerine yemek pişiren, giydiren, temizleyen anneye daha çok yakınlık duyarlar.
● Çağımızda artık kadınların da çalışma yaşamına girmiş olması, bu anlayış farkını bir parça değiştirmiş olması gerekirken, bir şekilde eski tarihsel anlayışın etkileri sürmektedir. Bunu da, baba sevgisini anlatmaya çalışan çocukların ve gençlerin, söyleyecek bir şey bulamayıp, “gölgesi bile yeter” gibi belirsiz tanımlar yapmalarından anlayabilirsiniz. 😀
● Geleneksel aile yapısına göre anne evde “sevginin” temsilcisidir, baba ise “disiplini” temsil eder. Bu da onu sevimsiz yapmaya yeter. Peki neden böyledir? Bir bakalım: Anne çocuğunu bir konuda uyarmak istediğinde, çocuğun sevgisini kaybetmeden bunu nasıl yapacağını düşünür ve kolayca bulur:
● “Akşam baban gelince, bu yaptıklarını ona söyleyeceğim, görürsün sen”… Bu söz üzerine, artık babanın eve gelmesi, korkulan ve istenmeyen bir şey olur. Baba hiçbir şey yapmadan, “korkulan kişi” rolü ona düşmüştür. Bu, çocuğun babadan bir adım uzaklaşmasıdır.
● “Akşam baban gelince bu yaptıklarını ona söyleyeyim de gör gününü” sözü, kendi başına, herşeyden habersiz babayı “kötü adam” yapmaya yeterliyken, baba geldiğinde şöyle bir sahne yaşanır: Baba daha ceketini çıkarırken, anne ile çocuk arasında kaş-göz işaretleri ve fısıldaşmalarla, gizli bir diyalog başlar: “Hah baban geldi işte. Söyleyeyim mi ha, söyleyeyim mi?”. “Anne n’olur söyleme” … Böylece, anneyle çocuk arasında gözle görülmeyen bir dayanışma ve babaya karşı bir cepheleşme başlamıştır. Bir yanda anne ve çocuk “ittifakı” yer almaktadır, karşı tarafta tek başına, her şeyden habersiz baba… 😀 Doğal olarak bu durum, çocuğu babadan bir adım daha uzaklaştırır.
● Baba ile anne başbaşa kaldıklarında, anne endişeli bir poz takınarak konuşur: “Bu çocuk artık beni hiç dinlemiyor, şuna biraz sert konuşuver”… Baba, hem eşinin hatırı için hem de çocuğunun iyiliği için bu tuzağa düşer, eşinin abartılı olarak anlattığı “evdeki olaylar” konusunda çocuğu uyarma görevini üstlenir. Bu durum, çocukla baba arasındaki mesafeyi bir adım daha arttırır.
● Bazı anneler bu sırada daha da ileri giderler ve “istek üzerine azarlanan” çocuğun önüne geçip, onu babanın “saldılarından” koruma pozu alırlar: “Öyle konuşma çocuğumla”… Çocuk, kimin kendisinden yana olduğunu böylece öğrenmiş olur. 😀 Baba, kendisi evde yokken yaşanan iki kişilik tartışmalardan hiç haberi bile olmadığı halde, olayın “dışarıdan” üçüncü kişisi ve senaryonun “Erol Taş’ı” olmuştur, ama bunun farkında bile değildir. Çocukla baba arasındaki mesafe, bu olayların tekrarlanması ile her defasında daha da artar.
Sonuçta baba, canını bile vermeye hazır olduğu çocuğuyla arasında neden bir “soğukluk” (hadi, serinlik diyelim) olduğunu, Babalar Günü’nün neden Anneler Günü gibi “sıcak” kutlanmadığını düşünür, ama işin içinden çıkamaz. 😀 Bir tuhaflık olduğunun farkındadır ve üzülmektedir, ama “eşim ve çocuklarım mutluysa, gerisi önemli değil” diye düşünür ve önemsememeye çalışır, buruk bir gülümsemeyle geçiştirir. İşte baba olmanın tanımı, bu son cümlede gizlidir.
Kuşak Çatışması mı?
Yukarıda, biraz mizahi dille ele aldığımız örneksel olay, “kuşak çatışması” değildir. Sadece, babaların neden annelerden daha fazla “çatışma” öznesi olduğuyla ilgili, konuşulmayan bir tarihsel gelişimdir. Peki, kuşak çatışması nedir? ■
.
.
—–
(Bu yazının devamını daha sonra yazmak üzere, şimdilik burada kesiyorum. Bizde bazı yazılar “arkası yarın” dizileri gibi oluyor ama, biz bunu yazıların “canlı” olması, yani bir gelişim içinde olması için uyguluyoruz. )